Batı Kafkasya’daki kurtuluş hareketinde Ubıhlar (A.Fadeev, 1935)

UBYKH DERGİ NOTU : Okuyacağınız çalışma, Ubıh tarihi, kültürü ve diliyle ilgili yapılan çalışmaların Türkçeye kazandırılması projesinin bir parçasıdır. Bu çalışmaların Ubykh Dergi tarafından paylaşılması, içeriğinin Ubıhlar ve Ubykh Dergi tarafından onaylandığı ve/veya doğrulandığı anlamına gelmez. Çalışmaların yapıldığı dönemin ideolojik baskı ve ikliminden etkilenen ön yargılı ve tarihi gerçeklerden kopuk cümleler içerebileceği göz önüne alınmalıdır.

Kafkasya’daki emekçi kitlelerin Rus egemenliğinin sömürgeci yayılmasına karşı verdiği özgürlük mücadelesinin sorunlarının incelenmesine ayrılan tarihi literatürümüzde, XIX. Yüzyılda Batı Kafkasya’da çok önemli bir yer işgal eden Ubıhların rolü neredeyse hiç yansıtılmamıştır.

Kafkasya halklarının tarihinde Ubıhların rolünün bu şekilde hafife alınması, mevcut kaynakların son derece sınırlı olmasından kaynaklanmaktadır.

Şu anda SSCB topraklarında Ubıhlar bulunmuyor, maddi ve manevi kültürlerinin anıtları savaşın alevleri arasında yok oldu. Bu durum, Ubıhların yazılı kültürünün eksikliğiyle birlikte, araştırma imkanlarını ciddi şekilde kısıtlamaktadır.

Ubıhların tarihine, son zamanlara kadar esas olarak Ubıh dilinin Kafkasya’nın Yafetik(*) dilleri sistemindeki benzersizliğinden etkilenen dilbilimciler odaklandı. Bu dilbilimciler arasında Uslar(¹), Genko(²), Dirr(³) ve diğerleri bulunmaktaydı. Ubıh terminolojisinden örnekler veren ve Ubıh diline dikkat çeken merhum akademisyen N. Y. Marr da vardı.

Ancak, bu yazarların eserlerindeki tarihsel malzeme, elbette dilbilimsel hususlara göre ikincil bir rol oynuyordu.

Özel olarak Ubıhlarla ilgili yapılmış tarihî çalışma yoktu. Dubrovin, Berje ve diğerlerinin kısa ve oldukça yüzeysel notları ciddiye alınacak düzeyde değildi.

Ubıh halkının tarihi geçmişine ilişkin önemli materyaller, 1934 yılında SSCB Bilimler Akademisi Tarih ve Arkeografya Enstitüsü tarafından Abhazya Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Halk Eğitim Komiserliği ile yapılan anlaşma kapsamında yürütülen geniş çaplı bir çalışma sonucunda, merkezi arşivde keşfedilen belgelerden sağlanmaktadır. Benim de katılmış olduğum bu çalışmanın amacı, Abhazya tarihiyle ilgili arşiv malzemelerinin derlenmesi ve bunların özel koleksiyonlar halinde yayımlanmasıydı. Bu çalışma sürecinde, Batı Kafkasya’daki kurtuluş hareketinde Ubıhların rolünü açıkça ortaya koyan, basılı olarak hiçbir yerde yayınlanmamış bir dizi değerli belge bulunmuştur. Bu belgeler temel alınarak bu makale hazırlanmıştır. (4)

-I-

Ubıhlar, Kafkasya’nın Karadeniz kıyısında, Şaha Nehri’nden Hosta Nehri’ne (Hamiş olarak da bilinir) kadar olan bir bölümünü yerleşim alanı olarak kullanıyordu. Ubıhlar doğuda, bugünkü Gagra ve Soçi bölgelerinin bir kısmında yaşayan Abhaz kabileleri olan Ciget (Sadz) ve Ahçipsu kabileleri, batıda ise toprakları deniz kıyısı boyunca Pshada Nehri’ne kadar uzanan Şapsığlar ile sınır komşusuydu. Ubıhların kuzeyden komşuları ise Belaya ve Pşiş nehirlerinin havzaları içinde Ana Sırt’ın kuzey yamacında yaşayan Abdzakhlar (Abzahlar) idi.

Ubıh yerleşimleri, Abhazya’dakilerle benzer bir köy tipine sahipti. Yerleşimler, genellikle birbirinden uzakta bulunurdu. Evler, sık orman yeşilliği içine gizlenmişti ve çevrelerinde tarım ve bahçecilik için küçük alanlar açılırdı. Üzüm asmaları, yabani kızılağaçların arasından serbestçe dal budak salıyordu. Evlerin çevresine dikilen meyve ağaçları genellikle orman ağaçlarıyla iç içe büyürdü.

Ubıhların Rus Çarlığı ile mücadeleye girdikleri dönemdeki, yani 1830’lardaki sayıları kesin olarak tespit edilememektedir. Rus resmi kaynaklarından elde edilen veriler çok çelişkilidir ve sayı 12.000 ila 29.000 kişi arasında değişmektedir(5). Ubıhların 1830’larda gerçekte 40.000 kişiden fazla olduğu söylenebilir. Sosyal ve siyasi bir karakterizasyon için, Ubıhların XIX. yüzyılda kabile yapısının kabuğundan kurtulamadıkları temel gerçeğini tespit etmek önemlidir.

Abhazlar ve Adigeler arasında etnik ve dilsel olarak bir ara halka olan ve Kafkasya’nın Yafetik halklarının batı grubunda çok özel bir yere sahip olan Ubıhlar, etnik olarak tamamen homojen bir kitleyi temsil etmiyordu ve birbirinden coğrafi, ekonomik ve sosyal özellikleriyle ayrılan ve bazı dilsel özelliklerini koruyan birkaç kabile topluluğuna ayrılıyordu. Bilinen Ubıh kabileleri şunlardır: Vardane, Sashe, Hize, Subaşı, Alan ve diğerleri.(6) Bu kabilelerin ilk ikisi (Vardane ve Sashe), ekonomik ve sosyal gelişme açısından en ileri olanlardı. Vardane ve Şahe nehirlerinin aşağı vadilerinde oturuyorlar, daha gelişmiş tarım ve meyvecilik yapıyorlar ve Türk tüccarlarıyla kıyı ticaretinde aktif rol alıyorlardı. Diğer Ubıh kabileleri ise dağlık bölgelere dağılmışlardı, başlıca uğraşlarını hayvancılık oluşturuyordu.

Ubıhlar arasında kabile oluşumu süreci henüz tam olarak tamamlanmamıştı. Ancak ilkel kabile örgütlenmesi çoktan yerini köy topluluğuna (“qas-ä”) bırakmıştı; Köy topluluğu, Engels’in “Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni” adlı eserinde de bahsettiği gibi, ilkel toplumdan ikincil topluma geçişte bir aşamayı temsil eder. Bu aşamada, toprak ve diğer kaynaklar hala ortak mülkiyete aittir, ancak ailelerin mülkiyeti de gelişmeye başlar. Engels, bu aşamayı “toplumun genel mülkiyete dayalı bir örgütlenmeden özel mülkiyete dayalı bir örgütlenmeye geçiş aşaması” olarak tanımlar. (“Marx ve Engels Arşivleri”, cilt I, 1924, s. 284).

Bu nedenle, Rus resmi belgelerinde ve burjuva-asil tarihçilerin ve dilbilimcilerin (Uslar, Berje, Dirr, vb.) eserlerinde yapmış oldukları hata gibi, feodalleştirici Ubıh kabile soylularının temsilcilerini kayıtsız şartsız “asil” olarak adlandırmanın hiçbir nedeni yoktur. Ancak bu yazarların hemen hepsinin ve bazen de resmi belgelerin Ubıh elitleri ile ilgili olarak “soyluluk” terimini biraz ihtiyatla kullandıklarını belirtmek gerekir. Bu terimi kullananların kendilerinin bile ona tam olarak güvenmediği ve genellikle sadece alışılmış ve en yakın tanımlama olarak kullandıkları açıktır.

Örneğin, Tornau’nun “Kafkas Dağlı Kabilelerine Genel Bakış” adlı eserinde, “Ubıhların iki soylu ailesi olduğunu söylüyor: Deçhen(7) ve Berzeki”, ancak aynı zamanda “Sashe” (Ubıh kabilelerinden biri. A.F.) “Bu, Abhazya hariç tüm Karadeniz kıyısında prensin kendi üzerindeki gücünü tanıyan bir toplumdur” şeklinde belirtir(8). Buradan, Sashe kabilesi dışında diğer Ubıh kabilelerinin “hükümdar-prensi” tanımadıkları sonucu çıkmaktadır.

Ubıh toplumunda özgürler ve köleler, zenginler ve fakirler gibi sınıfsal farklılıklar mevcuttu. Bu durum, toplumda kişisel bağımlılık ve sömürünün varlığını gösteriyordu. Fakat bunların hepsi, varlığını hala koruyan geleneksel kabile ve aile düzeninin dış görünümüyle örtülüyor ve ataerkil gelenekler hala önemli bir rol oynuyordu.

Bu durum, Ubıh toplumunu diğer Kafkas toplumlarından ayıran bazı özgün özelliklere yol açmıştır. Ubıh toplumunun sosyal yapısı, feodal unsurlar, kölelik ve ataerkil-komünal düzenin bir araya gelmesiyle karakterize edilmektedir. Feodal toprak mülkiyeti ve hiyerarşi, kölelik ve ataerkil aile ve kabile yapısı, Ubıh toplumunda karmaşık ve çelişkili bir sosyal yapıya katkıda bulunmuştur.

Ubıhlar, yakın komşularına göre daha büyük ölçüde ilkel, geleneksel toplumsal bir yapıyı korudular; Şapsığların da düşük düzeyde feodal ilişkilere sahip olduğu bilinmesine rağmen ataerkil demokrasinin biçimleri 19. yüzyılda bile güçlerini korumuştur. Benzer şekilde, Abzahlar ve Sadzlar (Cigetler) arasındaki feodal unsurlar, Kabardey veya Abhazya’dakilerden çok daha zayıftı.

Ubıh dinine gelince; Ubih toplumu, 18. yüzyıl sonlarında geleneksel kabile ve aile dinlerine inanmaktaydı. Bu dinler, atalara tapınma, doğa kültleri ve animizm gibi unsurları içeriyordu. 18. yüzyıl sonlarında Kırım ve Osmanlı din adamlarının Batı Kafkasya’da İslam’ı yaymaya yönelik misyonerlik faaliyetleri başladı. Bu faaliyetler, Ubıh halkı arasında başlangıçta pek başarılı olamadı. İslam, feodal aristokrasinin güçlü olduğu Kabardey, Bijeduk ve Abhazya gibi bölgelerde daha hızlı yayıldı. Ubıh kabile liderleri ise İslam’a sempati duymalarına rağmen, dinlerini kabilelerine kabul ettirmekte zorlandılar. 1840’larda İslam misyonerliği, bu sefer kaynağı Dağıstan olan taze bir güçle yeniden canlandı. Bu yeni misyonerlik faaliyetleri daha etkiliydi ve 19. yüzyılın sonlarında Ubıh toplumunun önemli bir kısmı Müslüman oldu.

-II-

Ubıhlar, 1830’a kadar Rus Çarlığı ile doğrudan ciddi bir çatışma yaşamadılar, bunun sebebi ise o zamana kadar Ubıh toprakları, Kafkasya’daki Rus komutasının aktif saldırılarına maruz kalmamıştı. Çarlık hükümeti, elbette ki Ubıh topraklarını da içeren Karadeniz’in tüm doğu kıyılarını ele geçirmeyi planlıyordu fakat Osmanlı İmparatorluğu ile gerilim yaşamak istemediğinden bu planı uygulamaktan kaçınıyordu.

1829’daki Edirne Antlaşması’yla, Türkiye’nin Karadeniz’in Kafkasya kıyısındaki haklarını Rus Çarlığı’na devretmesi, Rusya’nın Batı Kafkasya’ya yönelik istilacı planlarını uygulama fırsatı verdi.

1830’un başlarında, General Paskeviç tarafından “Abhazya Seferi” olarak adlandırılan bir plan geliştirildi. Bu planın hedefleri şunlardı: 1) Abhazya’nın sahilini ele geçirmek ve 2) Sohum ile Anapa arasında doğrudan kara bağlantısı kurmaktı.

Abhazya kıyısında birkaç noktayı (Gagra, Pitsunda, Bambora) ele geçirdikten sonra, Hesse, Paskeviç’in kendisine verdiği ikinci görevi, yani Gagra’dan kuzeye doğru ilerlemekten vazgeçmek zorunda kaldı. Böylece, Ubıhlar tarafından kontrol edilen bölge bir kez daha askeri faaliyetlerin dışında kaldı.

Ancak çarlık birliklerinin ülkelerinin sınırlarına yaklaştığını gören Ubıhlar bu gerçeğe kayıtsız kalmadılar ve Batı Kafkasya’da yaşanan mücadelede komşularına aktif olarak yardım ettiler. Ayrıca, Ağustos 1830’da General Hesse tarafından inşa edilen Gagra tahkimatına inatla saldıran Sadz (Ciget) saflarında Ubıhları da görüyoruz. Aynı zamanda, onları Kuban’da, Temmuz 1830’da General Emmanuel tarafından inşa edilen Georgievsko-Afon ve Alexeevsko kalelerine karşı saldırılara katılmak için çağıran Şapsığlar, Natuhaçlar ve Abzahlar arasında da görüyoruz. (9)

1837-1839 yıllarında Ubıhlar, I. Nikolay ‘ın 1837’de Kafkasya’yı bizzat ziyaret etmesinin ardından Rusya’nın kolonyal politikasıyla doğrudan karşı karşıya geldiler. Bu ziyaretin ardından, Çar’ın emriyle “Karadeniz Kıyı Hattı” olarak adlandırılan bir dizi sahil kalesi inşa edilmeye başlandı.

1837’de, Pşada Nehri’nin ağzında (Novo-Troitskoe), Vulan Nehri’nin ağzında (Mihaylovskoye) ve Adler Burnu’nda (Svyatoy Duh “Kutsal Ruh”) kaleleri ortaya çıktı.

1838 yılında, Novorossiysk (Новороссийское), Veliaminovskoye (Вельяминовское – Tuapse Nehri’nin ağzında), ve Navaginskoye (Навагинское – Sochi Nehri üzerinde) kaleleri inşa edildi. 1839’da ise, Lazarevskoye (Лазаревское – Psezuape Nehri üzerinde) ve Golovinskoye (Головинское – Shahe Nehri’nin ağzında) kaleleri yapıldı.

Bu durumda, Ubıhlar tarafından kontrol edilen bölgede, Rus Çarlığı’nın üç ileri karakolu bulunuyordu – Golovinskoye, Navaginskoye ve Svyatoy Duh). Bu durum, bir yandan Ubıhların Türk kaçakçılarla olan sahil ticaretine ölümcül bir darbe vururken diğer yandan ise Çarlık ordularının Ubıh topraklarının içlerine doğrudan bir saldırı yapabilmesinin yolunu açıyordu.

Bu kalelerin inşaasının Ubıhlar arasında büyük bir öfkeye yol açması ve ilerleyen Çar ordularına karşı topyekün bir saldırıya girişmeleri şaşırtıcı değildir. Çarlık ordularının Ubıh topraklarında karşılaştığı direniş o kadar hızlı ve kararlıydı ki, Rus komutanlığı sürekli olarak yukarıda belirtilen üç kale garnizonunu tahkim etmek ve ilerlemekten daha ziyade, sadece ele geçirilen sahil noktalarını kaybetmemeye odaklanmak zorunda kaldı. Çar’ın genarelleri “Karadeniz Kıyı Hattı” yapımından itibaren, Ubıhların kıyıdaki en güçlü düşman olduğuna ikna olmuşlardı.

Ubıh birlikleri, nispeten az sayıda olmalarına rağmen, yüksek savaş kabiliyetleriyle dikkat çekiyordu. Genellikle yaya olarak savaşıyorlardı ve “dağlardaki en iyi savaşçılar”(10) olarak ün kazandılar.

Ubıhların askeri organizasyonu hakkında N. Dubrovin (Pokrovsky, onu Çar’ın yarı resmi tarihçisi olarak tanımlar) şu bilgileri veriyor;

“Seferlerine çıkmadan önce Ubıhlar bir lider seçerlerdi… Bu lider ancak cesaretiyle tanınan bir adam olabilirdi… Sefer sırasında lider birliğinin kayıtsız şartsız itaatinden yararlanırdı… Liderin kendi takdirine göre hareket etme ve niyetini kimseyle paylaşmama hakkı vardı… Birlikteki her üye, ağır sözlere ve hatta dayaklara bile sabırla katlanırdı, hiçbir otoriteyi tanımayan bir Ubıh normalde bunlara sadece hançerle karşılık verirdi… Seferin buluşma noktası genellikle ıssız bir vadi olurdu. Sadece yaşlılar ve küçük çocuklar sefere katılmazdı. Herkesin, başlık, koyun derisi palto, iki veya üç çift ham deriden ayakkabı, iki üç çift keçe veya kalın dağ bezinden yapılmış kalın çoraptan oluşan gerekli kıyafetleri yanında bulundurma zorunluluğu vardı. Sefer grubunun erzağını genellikle; mısır lapası (gomi), kuru et, peynir, tereyağı, biber, tuz ve balla pişirilmiş hamur oluştururdu. Lider dışında her üye, bir ay boyunca kendisine yetecek kadar erzağı yanında taşırdı. Sefer grubu 800 ila 3000 kişiye ulaştığında; lider, buluşma yerine gidip toplananların giysilerini ve erzağını kontrol ederdi… Kontrolün ardından öncü ve artçı müfrezelere adamlar atanırdı. Sefer grubu, 10 ile 100 kişi arasında, aynı köyden veya akrabalardan olmalarına göre ayrılarak bölükler oluşturulurdu. Her bölüğün, nöbetleri düzenlemek, sırayı yönetmek, liderin emirlerini uygulamak ve önemli durumlarda liderle istişarede bulunmak için bir reisi vardı… Sefere çıkan Ubıhlar, iki sıra veya daha doğrusu yan yana iki kişiden oluşan bir düzende yürürlerdi… Ubıhlar, saldırılarını sadece sabahın erken saatlerinde, gün doğmadan önce yaparlardı. Saldırıdan önce lider tüm grubu üçe ayırırdı; İlk iki grup saldırı için ayrılır ve en seçkin savaşçılardan oluşurdu, üçüncü grup ise yaşlılar, gençler, aşçılar, oduncular vb. den oluşan bir yedek grup oluştururdu”(11).

Ubıhların Rus çarlığına karşı verdikleri mücadelenin ilk döneminde askeri ve siyasi liderlik, kendi kabile üyeleri arasında ekonomik ve sosyal eşitsizliğin gelişmesi sürecinde öne çıkan kabile aristokrasisini temsil eden Berzek ailesinin elindeydi. Askeri baskınlar sırasında liderler çoğunlukla Berzek kabilesinden seçiliyordu. Bu aileden çıkan ünlü Hacı Berzek, sadece Ubıhlar arasında değil, tüm Batı Kafkasya’da büyük bir otoriteye sahipti; 1839 yılında, başına çarlık hükümeti tarafından yüksek bir para ödülünü kondur.

Hacı Berzek, en başından beri sadece Ubıhların işgal ettiği toprakları savunmakla yetinmeyip, komşu halklar ve kabilelerin tamamının Rus çarlığına karşı ortak mücadelesini de örgütlemeyi amaçlıyordu. 1837’de Ubıh birliği, Şapsığlarla birlikte Mihaylovskoye kalesine (Vulan nehri üzerinde) saldırdı ve 1839’da Abhaz kabilesi Ahçıpsu ile birlikte, çarlık ordularına direniş göstermeyen sahil toplulukları Sadz (Ciget) kabilesini tehdit etti. Pshu halkıyla ortak harekât için müzakereler yürüttü ve Sohum Kalesi’ni baskı altında tutan Tsabal ve Dal halklarına elçiler gönderdi.(12)

Çarlık işgalcilerine karşı mücadelede bu birleşme arzusu, Batı Kafkasya halklarının emekçi kitlelerinin yüreklerinde yankı buldu. Kurtuluş hareketi, 1840 kışında, sert geçen kışın neden olduğu ürün kıtlığı ve hayvan ölümleri nedeniyle Ana Sırt’ın güney yamacında korkunç bir kıtlık patlak verdiğinde kitlesel bir nitelik kazandı. Rus tahkimatı nedeniyle kıyıdan bağlantısı kesilen sahil bölgelerinde yaşayanlar, Türk tüccarlarla ticaret yaparak durumlarını iyileştirme fırsatından mahrum kaldı. Tüm bu koşullar, halk kitlelerini çarlık istilacılarına karşı ayaklandırdı. Şubat 1840’ta tüm Karadeniz kıyısı, genel bir isyanın ateşiyle yanıyordu.

İsyancılar bir buçuk ay içinde 4 tahkimatı ani baskınlarla ele geçirdi: 7 Şubat, Lazarevskoye – 27 Şubat, Golovinskoye – 29 Şubat, Velyaminovskoye – 22 Mart – Mikhailovskoye. 14 Mart’ta ” Svyatogo Dukha” kalesi saldırı tehdidi altındaydı ve 23 ile 24 Mart’ta Navaginskoye kalesi neredeyse ele geçiriliyordu.

Dikkat çekici bir şekilde, isyancıların saflarında her yerde Ubih, Şapsığ ve Natuhaç’lar omuz omuza savaştı ve liderlik rolü neredeyse her zaman Ubıhlara aitti. Örneğin, Lazarevskoye kalesi, Ubıh Şogen Musa’nın yardımıyla 1200 kişilik Ubıh, Şapsığ ve Natuhaç birliği tarafından ele geçirildi. Şogen Musa, kan davasından kaçan biri gibi davranarak üç ay boyunca kalenin içinde yaşamış ve isyancılar için bir casus olarak görev yapmıştır. Şogen Musa sayesinde isyancı liderler kalenin tüm zayıf yönlerini ve savunmasız noktalarını biliyorlardı. Şubat ayının bir gecesinde Şogen Musa kaçtı ve şafak vakti Ubıhlardan oluşan öncü birlikle kalenin duvarlarının dibine kadar yaklaştı ve nöbetçiyi öldürdü. Bu sayede saldırının tam bir sürpriz olmasını sağladı ve üç saat içinde garnizondaki 184 subay ve askerden 144’ü öldürüldü, 40’ı ise esir alındı. Kale, sağlam toprak duvarlara ve 180 derecelik açıyla yakın mesafeleri vurabilecek birkaç topa sahip olmasına rağmen düştü.

Ayaklanmanın inisiyatifini ellerinde tutan Ubıhların ilk darbeyi neden kendi topraklarında bulunan Rus çarlığının ileri karakollarına (Navaginskoye ve Golovinskoye) değil de Şapsığlara ait kıyı şeridini kapatan karakollara vurdukları garip gelebilir.

Ancak, bu tam da Ubıh liderliğinin stratejik planını oluşturuyordu. İsyanın organizatörleri, Karadeniz sahil hattındaki tahkimatların durumunu çok iyi biliyorlardı. Lazarevskoye, Mihaylovskoye ve Velyaminovskoye tahkimatlarının garnizonları, savaşmaya en az uygun olanlardı ve burada görev yapan askerlerin %50 ila %75’i iskorbüt ve sıtmadan muzdaripti. Ayrıca, bu tahkimatlara saldırarak isyancılar, 1. ve 2. Karadeniz sahil hattı bölümlerinin birleşme noktasına bir kama saplıyorlardı. Bu hamle, Navaginskoye ve Golovinskoye tahkimatlarının garnizonlarını kuzeyden yardım alma ümidinden mahrum bırakıyordu. Abhazya’daki çar ordusunun sayıca azlığı göz önüne alındığında, bu durum, söz konusu tahkimatların garnizonlarını kesin bir yok oluşa mahkum ediyordu.

Dahası, Ubıh liderliği Şapsığ kıyılarındaki tahkimatlara karşı ilk muzaffer operasyonları başlatarak, Şapsığ ve Natuhaçları da isyancıların saflarına katmayı başardı.

Karadeniz kıyısında Ubıhlar tarafından başlatılan isyan sadece Şapsığları ve Natuhaçları ayaklandırdı. Abzahlar bile oldukça pasif kaldılar. Sahildeki 1840 ayaklanmasında başrolün Ubıhlara ait olduğu gerçeği resmi belgelerle ve her şeyden önce Çarlık hükümetinin emir ve önlemleriyle doğrulanmaktadır.

12 Nisan 1840’ta, Karadeniz kıyı hattının yenilgisiyle ilgili haberleri alan Savaş Bakanı Kont Çernişev, hattın komutanı General Raevski’yi sert bir şekilde kınıyor ve Kafkas Kolordu Komutanı’na Abhazya’ya (“Ubıh toprakları”) bir cezalandırma seferi düzenlemesini emrediyor ve “ekinlerini, hasatlarını ve erzaklarını yakıp yok etmelerini” emrediyor (13).

Raevsky de Çernişev’e yazdığı bir raporda Savaş Bakanı’nın dikkatini “Ubıhlara karşı daha kararlı hareket etme” gererekliliğine dikkat çekiyor.

Raevsky şöyle yazıyor: “Ubıhlar Ciget’lerle bağlantı halindeyken, Abhazya’yı savunmamız pek mümkün değil. Bundan sonra Ciget’leri derhal teslim olmaya zorlamamız daha sonra Cigetlerin ve Abhazya’nın birleşik güçlerinin, askerlerimizin desteğiyle birlikte, Ubıhlara karşı kararlı bir şekilde hareket etmeleri gerekiyor.”(14)

Ancak, kıyıdaki tahkimatlara yönelik ani saldırılarla başlayan ayaklanmanın ateşi, 1840 yılının Nisan ayına gelindiğinde sönmeye başladı. Bunun nedeni, ilk olarak Ana Sıradağların kuzey yamaçlarında yaşayan Şapsığların ve Natuhaçların pasifliği, ikinci olarak da isyancı kitlenin kabile bilinciyle sınırlı, düşük ideolojik ve politik seviyesiydi. Hareketin sıradan katılımcılarının çoğu, görevlerini yalnızca, tüm Kafkasya’nın veya en azından Karadeniz kıyılarının kurtuluşu için mücadele etme ihtiyacının farkına varmadan, köylerinin ve topluluklarının bağımsızlığını tehdit eden en yakın Rus ileri karakollarını yok etmek olarak görüyordu. İsyancıların savaş yeteneği ve cesareti, memleketlerinden uzaklaştıkça daha da düşüyordu.

Buna ek olarak, ayaklanmanın liderliğini ellerinde tutan Ubıh kabile soyluları arasında, Şubat-Mart aylarında kıyı tahkimatlarının yıkılmasıyla Rus genişlemesinin doğrudan tehdidinin ortadan kalktığı ve Çarlık hükümetiyle uzlaşabileceği düşüncesi artmaya başladı. Şapsığ ve Natuhaç feodal unsurları ise harekete hiç katılmadılar.

Bütün bunlar, 1840 yılının Mayıs ayında, Çarlık ordularının çıkarma operasyonlarıyla Velyaminovskoye ve Lazarevskoye tahkimatlarının kalıntılarını ele geçirmesine olanak sağladı. Bu süreçte, Lazarevskoye’den Psezuap Nehri vadisine bir intikam seferi düzenlendi ve bunun sonucunda 13 Şapsığ köyü yakılarak tüm bağ ve ekili alanlar yok edildi.

Bu askeri sefer, isyanın kuzeybatıya yayılmasını tamamen engelledi ve Ubıh halkını Rus çarlığıyla karşı karşıya getirdi.

Artık Şapsığ halkının desteğini alamayacaklarını anlayan Hacı Berzek önderliğindeki Ubıh liderleri, ayaklanmaya destek sağlamak için güney doğuya yönelerek Sadz (Ciget), Achipsu, Aibga ve diğer Abhaz kabilelerininin desteğini sağlayıp onları harekete geçirmeye çalıştılar.

1840 sonbaharında Hacı Berzek, 2.500 Ubıh ve Ahçipsu ile birlikte Bzıp Nehri kıyısında göründü ve aynı zamanda Dallara (Kodor Nehri geçidinde yaşayan Abhazlar) haberciler gönderdi.(15)

Ancak, Hacı Berzek’in Abhazya’daki kararlı eylemlerini başlatmasına, uzlaşmacı bir tutum sergileyen bazı diğer Ubıh kabile soylularıyla olan fikir ayrılıkları engel oldu. Bu uzlaşmacı grubun başında Soçi Ubıhlarının lideri Aubla Ahmet bulunuyordu.

General Raevski, Hacı Berzek’in beklenmedik tutumunu şu şekilde açıklamaktadır: “General Raevski, Hacı Berzek’in Ubıhlarla birlikte Abhazya sınırına hareketinin amacını şu şekilde açıklamaktadır: Hedefi ya Abhazya’ya saldırmak değildi ya da bu planın gerçekleşmesine Hacı Berzek ile Ubıh prensi Aubla Ahmet arasındaki anlaşmazlıklar engel oldu. Söylenene göre, Aubla Ahmet, Abhazya’da sahip olduğu bağlantılar nedeniyle bu saldırıya katılmak istemedi. Hacı Berzek, Abhazya sınırını oluşturan Bzıp Nehri’ne varmadan durdu. O, şu adımlarla yetindi: 1) Tsabal ve Dallarla iletişime geçerek Abhazya’nın gerisinde müttefik bulmak 2) Bu yıl Rusya’nın egemenliğini kabul eden Tsandripş prenslerini (Cigetlerin bir kısmı) cezalandırmak. Bu her iki hedefte de başarılı oldu. Tsandripş’i harap etti ve Tsabal’da bir kargaşa başlattı. Ancak bu kargaşa sadece Dağlık bölgesinde önem arz ediyordu. Dallar, vadilerindeki tüm yolları barikatlarla güçlendirmekte ve Hacı Berzek’in kendilerine bütün kış boyunca göndermeyi vaat ettiği 1000 dağlıyı beklemektedir.”(16)

Raevsky, Çernişev’den Abhazya’daki garnizonları başka bir sınır taburuyla daha takviye etmesini ve Novorossiysk’te Tenginsky piyade alayını “Sahil Hattı’nın yedeği olarak” konumlandırmasını istiyor.”Aksi takdirde geçen yıl yaşananlar önümüzdeki kış da tekrarlanacak ve Hacı Berzek, geçen yıl kıyı tahkimatlarında yaşandığı gibi 15.000 kişiyle saldırırsa Abhazya’ya ne olacağını bilmiyorum”diye yazıyordu. (17)

Raevsky’nin isteği kabul edildi. Sohum, Gagra, Bambora ve diğer tahkimatların garnizonları güçlendirildi ve Aralık 1840’ın sonunda “asi Dalları itaat altına almak” için bir cezalandırma seferi düzenlendi. Sert bir şekilde direnmelerine rağmen, Ocak 1841’de Dallar bozguna uğratıldı ve seferin komutanı Albay Muravyov’un emriyle tüm yerliler sürüldü ve evleri, erzakları “ateşe verildi”.(18)

1841 yılının 15 Şubat’ında, Kerentukh Berzek’in (Hacı Berzek’in yeğeni) liderliğindeki yaklaşık 1000 kişilik bir Ubıh birliği, Bızıb Abhazya’sının içlerine bir baskın gerçekleştirdi ve Abhazya’nın hükümdarı Prens Mihail Şervaşidze’ye ait Othary köyünü bastı. Oradan dönerken, aynı birlik 20 Şubat’ta Gagra’ya baskın yapmak için saldırdı ancak topçu ateşiyle püskürtüldü.

Aynı zamanda Komutan Golovin, Müstakil Kafkasya Kolordusu komutanına, Ubıhların aynı zamanda sahil tahkimatlarını da rahat bırakmadığını bildiriyor: “Lazarev ve Golovinsky kaleleri arasında onlar (Ubıhlar A.F.) birkaç topa sahipler ve bu iki kaleyi bombalamak amacıyla topçuları eğitiyorlar. Golovinsky ve Navaginsky kaleleri arasında Dağlılar oldukça kalabalık bir şekilde bulunuyorlar ve geceleri her iki istihkamı da atışlarla sürekli rahatsız ediyorlar…”(19)

Ancak Dalların yenilgisi ve Abhazya’da çok sayıda Çarlık askerinin varlığı, yalnızca Abhaz soyluları arasında değil, aynı zamanda Ubıh kabile soyluları arasında da uzlaşmacı Rus yanlısı duyguların yoğunlaşmasına katkıda bulundu.

Çarlık hükümetinin Abhazya’daki faaliyetleri, askeri-feodal kolonyal politikanın bir ifadesiydi. Çarlık hükümeti yayılmacı politikasında genellikle yerel feodal unsurlara dayanarak onların sömürü haklarını pekiştiriyor, onları cömertçe rütbe ve ödüllerle satın alıyor, böylece yerel nüfusun emekçi kitlelerinin sömürgeci köleleştirme aracına dönüştürüyordu.

9 Mayıs 1841’de, Mihail Şervaşidze, Kats Maan ve diğer “saygın Abhaz soylularının” huzurunda Hacı Berzek’in başkanlık ettiği Ubıh delegelerinin General Anrep ile ilk buluşması gerçekleşti.

Görüşmeler başlar başlamaz Ubıh heyeti arasında anlaşmazlıklar ortaya çıktı. Ruslarla barış yapılması ve derhal “teslimiyet” sunulması fikrini savunan kişi, yukarıda bahsedilen Soçi Ubıh lideri Aubla Ahmet’ti. “Mülkleri Miça, Soça ve Pshakha nehirlerinin ağızları arasında uzanıyordu ve 700 haneden oluşuyordu.” Anlaşmaya karşı çıkanlar ise “Vardane’den ve Golovinsky Kalesi’nin (Şahe. A. F.) çevresinden Ubıhlardı ve “kabiledaşlarının köklü düşmanlıklarını sürdürüyorlardı.”(20)

General Anrep’e göre Hacı Berzek, “halk üzerindeki nüfuzunu kaybetmekten korkarak toplantıda Ruslarla barışçıl ilişkiler kurulmasına karşı çıktı. Fakat diğer yandan, Şerif Paşa’nın (Prens Mihail Şervaşidze, A. F.) tüm vaatlerini dinledikten sonra, eğer Ubıhlar teslim olmaya karar verirlerse buna karşı çıkmayacağına dair ona gizlice söz verdi.”(21)

Sonuç olarak, Ubıh kabile reisleri (Berzekler) çarlık ile anlaşmaya tamamen meyilli hale gelmişlerdi. Fakat “halk” hala bağımsızlıklarını korumak için savaşmaya hazırdılar. Hacı Berzek görünüşe göre hala tereddüt içindeyken, yeğeni Kerentukh açık bir kararlılık gösterdi. “O… hem kendisi hem de amcası adına, Ubıhlar arasında, bana ve Abhazya hükümdarına itaat edenler için tehlikeli olabilecek bir toplantı olmayacağına dair söz verdi. Genel olarak Kerentukh bana olağanüstü bir insan gibi göründü ve gelecekte bizim için çok faydalı olabilir.” diye yazıyor Anrep.(22)

İlk tur müzakereler 12 Mayıs 1841’de Aubla Ahmet’in “Rus tahtına” bağlılık yemini etmesiyle sona erdi. Diğer Ubıh delegeleri ise bu duruma öfkelenerek geri döndüler.

Cigetlerin boyun eğdirilmesi ve Ubıhlarla yapılan başarılı müzakereler, I. Nikolay’ı o kadar memnun etti ki, General Anrep’e “bir ferman” verdi, Albay Muravyov’u tuğgeneral rütbesine terfi ettirdi, Mihail Şervaşidze’yi ” Birinci Derece Aziz Anna Nişanı” ile ödüllendirdi ve “sadakat yemini eden tüm prens ve soylulara” 39 altın ve 2311 gümüş ruble tutarında hediyeler verilmesini emretti.(23)

Çarın lütuflarının bolluğu, Çarlık hükümetinin Ubıhların “boyun eğdirilmesini” birinci derecede önemli bir mesele olarak gördüğünü gösterdi; bu da Ubıhların Batı Kafkasya’daki kurtuluş hareketinde oynadığı siyasi rolün önemini bir kez daha doğruluyordu.

Ancak Berzekler, kendilerini protesto eden kabile üyelerini bastırmak için gerekli araçlara sahip değildi. Ataerkil demokrasi hala gaspçılara karşı koyacak gücü kendinde buluyordu. Halkın öfke patlaması Berzekleri, çarlık hükümetine verdiği sözlerden geri adım atmaya zorladı. General Anrep’in bir sonraki raporunda şunlar yazıyor: “20 Mayıs’ta, çok sayıda Ubıh biraraya gelerek teslim olan Prensler Aubla-Ahmet ve Zurab Hamish’i ve ayrıca bizimle görüşmelere katılan birkaç kişiyi Kutsal Ruh Kalesi’nde bulunduğum sırada tutukladılar. Tutuklananlar arasında Hacı Berzek, yeğeni Kerentukh ve Vardane Vadisi’nde yaşayan ve Ubıhlar arasında cesaretiyle tanınan Murad da vardı. Prensler Aubla Ahmet ve Zurab Hamish, Çar’a karşı yaptıkları bağlılık yemininden vazgeçmeye zorlandılar ve ancak o zaman serbest bırakıldılar. Hacı Berzek’in tutukluluğu uzun sürmedi ve hemen tüm Ubıhların teslim olan Cigetlere karşı harekete geçmesi için emirler vermeye başladı.” (24)

Haziran 1841’in başlarında, , 6 dağ topuna sahip 12 bölük piyade, 50 Kazak ve Prens Mihail Şervaşidze’nin Abhaz “milisleri”(25) tarafından takviye edilen bir Çarlık birlikleri müfrezesi Myzımta nehrinin ağzında (Kutsal Ruh Kalesi’nin yakınında) harekete hazır bir şekilde toplandığında, tehdit o kadar gerçek ve ciddiydi ki, artık Ubıh topluluklarının tüm temsilcileri zaman kazanmak için Çarlık ile müzakere etmek zorunda kaldılar. Ancak Çarlık generalleri bile kendilerini Ubıhları ani bir saldırıyla ortadan kaldıracak kadar güçlü hissetmiyorlardı ve bu nedenle bu müzakereler sonucunda varılan anlaşma son derece gönülsüz ve elbette geçiciydi.

Muravyev, “Ubıhları şu şartları kabul etmeye ikna ettim” diye yazdı: 1) Cigetler gibi, hükümete itaat etmeleri ve bağlılık yemini etmeleri için üç ay düşünme süresi veriyorum. 2) Bu süre zarfında, teslim olan Cigetlere karşı sadece güç kullanmamakla kalmayacaklar, Abhazya’ya baskın yapmak için topraklarından da geçmeyecekler. 3) Uzun zamandır ellerinde bulunan Ciget rehinelerini derhal geri verecekler. 4) Bunun karşılığında Cigetler, Ubıh topraklarına baskın yapmayacaklar.(26)

Ubıhlarla anlaşma 4 Haziran 1841’de imzalandı, ancak kalıcılığı elbette çok şüpheliydi ve her şeyden önce bizzat Çarlık komutanlığı tarafından bozuldu. General Anrep, Kont Çernişev’e imzalanan anlaşmadan bahsederken şunları ekliyor: “Ancak, tehlike henüz geçmedi… Bu düşüncelere dayanarak, benim kesin ve tam inancım, yüksek derecede onaylanmış kara seferinin bu yıl kesinlikle Ubıhlar’a karşı gerçekleştirilmesi gerektiği yönündedir; bunu gelecek yıla ertelemek, tüm zorlukları kat kat arttırmak ve şuan elde edilmiş olanları da kaybetmek anlamına gelir.”(27)

Ubılar da boş durmadılar ve Temmuz 1841’de temsilcileri, Karadeniz kıyılarında yeniden genel bir direniş düzenlemek için Şapsığlar, Natuhaçlar ve Abzah’larla yoğun görüşmeler yürüttüler. N. Dubrovin, 1841 yılında Pshekha Nehri’nde Ubıhlar, Şapsığlar, Abzah’lar ve Natuhaçlar’ın katılımıyla “Çerkes kabileleri ulusal meclisi” tarafından kabul edilen “Defter”den(28) bir alıntı aktarıyor:

“Hiçbirimiz kafirlere gitmemeliyiz, kafirlerle dostluk ilişkileri kesinlikle yasaktır ve bu nedenle onların barış veya teklifleri daima reddedilmelidir… Rus orduları ülkeye girdiğinde, herkes silahını almalı ve tehlike neredeyse oraya gitmelidir.”(29)

Ancak, Ubıhların, Genel Muravyov’un Adler Burnu’ndaki (Kutsal Ruh Kalesi) güçlerine karşı eylemlere Şapsığlar ve Abzahlar’ı çekme girişimi başarısız oldu. Abzah’ların dikkati General Zass’ın Kuban Nehri’ndeki operasyonlarındaydı. Şapsığlar iki cephede savaşmaktaydılar, kuzeyde aynı Zass’a karşı ve aynı anda kıyı tahkimatlarının garnizonları tarafından yapılan “seferlere” karşı.

Ubıhların, daha önce ellerindeki birkaç topla bombaladıkları Navaginskoye tahkimatına saldırma girişimi de başarısız oldu. General Muravyev müfrezesinin bir kısmını Navaginskoye’ye göndererek isyancıları dağlara doğru geri çekilmeye zorladı. Çarlık ordusunun büyük bir birliğinin Ubıh topraklarının kalbinde, Soçi Nehri’nde (Navaginskoye Kalesi yakınında) görünmesi, elbette Ubıhların siyasi ve moral durumu üzerinde çok olumsuz bir etki yaptı. Her şeyden önce, kabile soylularının arasında, yenilgiyi kabul etme eğiliminin kesin olarak hakim olduğunu gösterdi. “Dün sağ kanadımıza yapılan umutsuz bir saldırının ardından” Hacı Berzek toplantıyı terk ederek şöyle dedi: “Şimdi kim savaşmak istiyorsa savaşsın, ben eve gidiyorum.”(30)

Ancak çarlık komutanlığı, Ubıh topraklarının içlerine bir sefer düzenleme planını tam olarak uygulamaya cesaret edemedi. Kendilerini sahil şeridi boyunca bir seferle ve sakinleri “uzak dağlara kaçan”birkaç kıyı köyünün yıkımıyla sınırladılar.

Ayaklanmacıların yenilmesine rağmen, Rus çarlığının tam zaferinden bahsetmek henüz mümkün değildi. 19 Mart 1842 tarihli raporunda General Anrep, Çernişev’e “bu kabilenin lideri (Adigeler. A. F.) Ubıhlar’dır ve onlar Kafkasya’nın bu bölgesi üzerinde aynı etkiyi sürdürdükçe, hiçbir kazanımımız sağlam olamaz…”(31) diye tekrar hatırlatmak zorunda kaldı.

1842’den itibaren Batı Kafkasya’daki kurtuluş mücadelesi yeni bir aşamaya girer. Bu aşama, Ubıh kabile elitlerinin ve Adige feodal unsurlarının nihai olarak Rus çarlığı yanlısı bir tutum almaları ve çarlığın sosyal tabanı haline gelmeleriyle karakterize edilir. Bu durum, kurtuluş hareketinin köylü hareketi haline gelmesine ve yeni örgütlenme biçimleri ve farklı bir ideolojik renk almasına yol açar.

Rus hükümetinin taraf değiştiren Berzeklerle ittifakı 1842 baharında pekişir. General Anrep, Berzeklerle yapılan bu belirleyici görüşmeleri şöyle anlatır: “Tümgeneral Muravyev 18 Şubat tarihli ve 4 numaralı raporunda, bana Golovinsky istihkamının askeri şefi Yüzbaşı Prens Tumanov’dan aldığı bir haberi bildirdi. Bu haberde, Şahe, Subaşı nehirleri ve çevresindeki vadilerde yaşayan, Ubıhlar arasında önde gelen Berzek ailesine mensup soyluların defalarca Golovinskoye tahkimatına geldikleri ve tüm tebaalarıyla birlikte İmparator Majestelerine sadakatlerini sunmak için baş komutanla görüşmek istedikleri belirtiliyordu. Hava fırtınalıydı ve General Muravyov bu nedenle gemiden inmemişti, ancak ailenin önemli üyeleri Edik ve Matu Berzek gemiye bizzat geldiler. Berzekler, bağlılıklarını sunmak için bir Kazak teknesiyle Abhazya’ya gitmeye hazır olduklarını da belirttiler… Çevredeki vadilerin sakinleri tahkimatın yakınında toplanmışlardı ve 27 Şubat’ta Ubıh soyluları: Sheulekh-uko-Amschuk Berzek, Khapesh-uko-Elbuz Berzek, Sheulekh-uko-Edik Berzek ve Sheuey-uko-Matu Berzek, kendileri ve bağlıları adına büyük hükümdara ebedi sadakat yemini ettiler. Yemin edenlerin üstlendikleri yükümlülükleri, ekselansları (Anrep’in raporu, Kont Chernyshev’e hitaben yazılmıştır. A.F.) bu mektuba eklenen yemin kopyasından görebilirsiniz.” (32)

“Sadakat yemini” olarak bilinen yemin vaadi maddeleri, yalnızca tabiiyet hakkından bahseder. Berzek Ailesi’nin yemin metni, o dönemdeki diğer Kafkas feodal liderleri tarafından imzalanan benzer metinlere göre daha yumuşak bir dil kullanmaktadır. Bu durum, Ubıh halkının hala önemli bir askeri güce sahip olması ve Rusya’nın bölgedeki hakimiyetini tam olarak kuramamış olmasıyla açıklanabilir. Elbette Çarlık hükümeti bu eylemi Ubıhların fethiyle ilgili hedefine ulaşmanın ilk adımı olarak görüyor, Berzeklerin şahsında Karadeniz kıyısındaki sömürge politikasında kendisine bir destek yaratmayı umuyor ve bu sebeple Çarlık hükümeti Berzeklerle müzakerelere çok ciddi önem veriyordu. Çar I. Nikolay’ın Berzekler “sadakat yemini” ettikten hemen sonra her birine teğmen rütbesi vermesi ve yıllık 200 ruble gümüş maaş ve apolet gönderilmesi için “hükümetimize özel hizmetlerinden dolayı” şeklinde emir vermesinden de anlaşılmaktadır.(33)

Berzeklerle yapılan anlaşma, Ubıhların “kalıcı bir şekilde boyun eğmesi” anlamına gelmese de, yine de onların savaşma kabiliyetini olumsuz etkiledi. Berzekler, tüm otoritelerini kullanarak özgürlük hareketinin gücünü zayıflatmaya çalıştılar ve hareket artık askeri-politik liderliğini kaybetmişti. Ancak, bu ihanet henüz Rus çarlığının tam zaferine yol açmamıştı. Ataerkil demokrasi, artık ” kendi kabile seçkinleriyle Rus çarlığının bloğuna karşı çıkarak” gücünü bir kez daha gösteriyordu. 1842’den itibaren Berzeklerin Ubıh kabilelerinin emekçi kitleleri üzerindeki etkisi hızla eridi. Resmen Rus Çarlığı’na sadakat yemini etmemiş olsa da, en popüler liderlerden biri olan Hacı Berzek bile otoritesini kaybetti. Bu durumdan emin olduktan sonra, Hacı Berzek, politik ve askeri faaliyetlerden çekilerek Hac yolculuğuna çıkmaya karar verdi. Bu olay, Karadeniz sahil hattı komutanı General Budberg tarafından 2 Temmuz 1846’da Kont Çernışev’e gönderilen bir raporda “önemli bir durum” olarak bildirilmiştir.(34)

Hacı Berzek’in Hac dönüşü sırasında vefat etmesi, Batı Kafkasya’daki özgürlük hareketinin yeni bir dalga ile yükselişine denk gelir. Bu yeni direniş dalgası, Hacı Berzek’in liderliğindeki direnişten farklı bir şekilde ve yeni bir temel üzerinde gelişmektedir.

-III-

Batı Kafkasya’daki özgürlük hareketinin yeni yükselişi, Dağıstan ve Çeçenistan’daki müridizmin zaferleriyle örtüşmektedir. Bu zaferler, Adige kabileleri ve Ubıhlar üzerinde o kadar güçlü bir etki yaratmıştır ki, onların Rus çarlığına karşı mücadelesinin yeni aşaması, Şamil’in bayrağına yazılmış aynı sloganlar altında gelişmektedir.

Şamil ve naiplerinin iç politikaları ne kadar eleştirilse eleştirilsin, köy ağaları ile köylü kitleleri arasındaki çelişkiler nasıl yorumlanırsa yorumlansın, “müridizmin, beylere ve hanlara dayanan kalıtsal hukuka dayalı yönetimi her yerde yıkmış demokratik bir hareket olduğu”(35) ve “teokratik biçimlerine rağmen Şamil’in yönetiminin saf bir demokrasi olduğu” (36) inkar edilemez. Nitekim, Kafkasya emekçilerinin kurtuluş mücadelesini dikkatle takip eden Marx, Şamil’i “büyük bir demokrat” olarak nitelendirmiştir.(37)

Batı Kafkasya’nın emekçileri, Türk mollalarının vaazlarına kulak asmadılar, ancak Şeyh Şamil’in naiplerinin çağrılarına büyük bir coşkuyla karşılık verdiler. Bu durum, Müridizm ilkelerinin kitleler tarafından benimsenmesinin, ancak feodal-kabilesel aristokrasinin ihanetinin gerçekleştiği bir kurtuluş hareketi aşamasında köylülerin devrimci taleplerini ifade etmenin en uygun biçimi olarak hizmet etmesinden kaynaklandığını bir kez daha vurgulamaktadır. Genellikle Müridizm fikirlerinin Batı Kafkasya’ya Şeyh Şamil’in resmi elçileri tarafından taşındığı düşünülmektedir. Bunlardan ilki 1842’de Abzahlar arasında ortaya çıkan Naip Hacı Muhammed’dir.

Ancak bu doğru değildir. Şeyh Şamil’in Batı Kafkasya halklarına yönelmeye karar vermesinden önce, kendisinin ve öncüllerinin savunduğu ilkeler, kulaktan kulağa yayılarak Ubıh ve Adige emekçilerinin kulağına ulaşmıştı.

Daha önce, Ubıh, Şapsığ ve Abdzahların 1841’de Psheha Nehri’nde toplandığından ve bizim de alıntıladığımız “defter”in kabul edildiğinden bahsedilmişti. Bu toplantı Gazavat bayrağı altında gerçekleşti. Toplantının amacı, tüm Adige ve Ubıhları Rus çarlığına karşı mücadelede birleştirmekti. Bu amaca ulaşmanın aracı ise, yönetim ve hukukun birbirine uygun olması, yani şeriatın kurulmasıydı.

Kabul edilen “defter”in ilk maddelerinden biri, “Bizim ilk görevimiz şeriatı kesin bir şekilde uygulamaktır”, şeklindeydi.

Ancak 1841 yılındaki toplantı, başlatılan işi sonuna kadar götüremedi. Yürütme yetkisi olan tek bir yönetim organı oluşturulamadı. Bu nedenle “defter”, bir kağıt parçası olarak kaldı ve talimatları yerine getirilmedi.

Ancak yerel feodal-kabilesel aristokrasinin bu propagandaya açık bir şekilde karşı çıkmasına rağmen, Şeyh Şamil’in elçilerinin propaganda faaliyetleri için zemin hazırlanmıştı. Bu aristokrasi, 1842 yılında Abzahlar arasında ortaya çıkan ve Müridizm ilkelerini aktif bir şekilde yaymaya başlayan Naip Hacı Muhammed’e son derece düşmanca yaklaştı. Hacı Muhammed, sadece dini değil, aynı zamanda sosyal eşitliği de savundu, köleleri ve bağımlıları özgürleştirdi, adeti şeriatla değiştirdi, daimi silahlı birlikler ve “mutasavvıflar”(38) olarak bilinen birlikler kurdu.

Hacı Muhammed’in bu ilkeleri uygulama girişimi başarısızlıkla sonuçlandı. Bunun nedeni, açıkçası eski toplumsal düzeni yıkma konusundaki fazla doğrudan yaklaşımı ve Batı Kafkasya’daki kabile oluşumlarının sosyal yapısının özelliklerini hafife almasıydı. Bu özellikler, feodal ilişkilerin gelişmemiş olmasında yatıyordu. Çoğu Adige kabilesinde, sömürücü üst tabakayı oluşturanlar, feodal unsurlardan ziyade, köy topluluklarının yakın akraba soylularıydı. Bu nedenle, kölelerin ve serflerin özgürleştirilmesi yalnızca feodallara değil, aynı zamanda köylü ailelerinin üst tabakasını oluşturan ve topluluk yönetimini elinde tutan gruplara da darbe vuruyordu. Ayrıca, Batı Kafkasya’da, ticaret ilişkilerinin zayıflığından kaynaklanan kabile ayrımcılığı çok daha belirgindi. Bu koşullarda geleneği ortadan kaldırmak daha zor bir işti.

Gerçekten de Hacı Muhammed’in faaliyetleri pek fazla sonuç vermedi ve kendisi 1843 yılında, muhtemelen muhalifleri tarafından zehirlenerek aniden öldü.

Ancak, Adige ve Ubıh kabilelerini birleştirme girişimlerinin başarısız olması, onların silahlarını bıraktıkları anlamına gelmiyordu. Sahil kalelerindeki Rus garnizonları hala sürekli saldırı tehdidi altındaydı. Temmuz 1844’te yaklaşık 6.000 Ubıh ve Şapsığ, Golovinskoye ve Lazarevskoye kalelerine saldırdı.

1845 baharında Ubıhlar tarafından Navaginskoye kalesi neredeyse ele geçiriliyordu. Bu olayda dikkat çeken husus, isyancıların köylü Abrek Ömer Chizma tarafından yönetiliyor olmasıdır.

3 Şubat 1847 tarihli Müstakil Kafkasya Kolordusu’na yönelik emirde, 1846 yılında Karadeniz kıyı şeridinde 88 muharebe gerçekleştiği ve bunlardan en büyük oranın Ubıh topraklarında bulunan Golovinskoye ve Navaginskoye kalelerine düştüğü belirtilmektedir.

İlk bakışta, Rus komutanlığının Karadeniz kıyısında pasif görünmesi garip gelebilir. Bu yıllarda sadece “kıyı hattı”nı savunmakla yetinildi, iç bölgelere derin “fetih” ve cezalandırma seferleri yapılmadı. Ancak bu pasifliğin açıklaması oldukça basittir. Çarlık komutanlığının tüm dikkati o dönemde Doğu Kafkasya’ya odaklanmıştı. Orada Dağıstanlı köylüler, I. Nikolay’ın en iyi alaylarına karşı birbiri ardına zaferler kazanıyordu.

Şamil’in zaferleri şüphesiz Batı Kafkasya’daki emekçileri harekete geçirdi. Sahil boyunca hala öncü rolü Ubıhlar oynuyordu.

Ağustos 1842’de General Anrep, Çernişev’e “Ubıh liderleri, Şapsığ ve Abzah’larla birlikte, Kabardey halkını kendileriyle birlikte bize karşı düşmanca eylemlere teşvik etmek niyetiyle Kabardey’e gittiler” diye bildirir.(39)

Daha önce de belirtildiği gibi, 1844 yazında Ubıh’lar, Şapsığ’ları da yanlarına alarak kıyılarda yeniden genel bir ayaklanma düzenlemeyi amaçlamaktadırlar.

Ocak 1846’da Ubıhlar Abhazya’ya doğru bir saldırı düzenler. Karadeniz kıyı şeridinin komutanı General Budberg, 25 Şubat 1846 tarihli Vorontsov’a gönderdiği raporda durumu şöyle açıklar: “Ocak ayının sonunda, Navaginskoye kalesinde casuslardan ve bölge sakinlerinden Yüzbaşı Aubla Ahmet’ten, kale yakınındaki Jambulat Berzek köyünde farklı kabilelerden oluşan büyük bir dağlı birliği toplandığı ve Abhazya’ya saldırmayı, yol üzerindeki Kutsal Ruh ve Pitsunda kalelerine baskın yapmayı planladığı bilgisi alındı.”(40)

Ancak Ubıh’ların bu girişimi başarısızlıkla sonuçlandı ve Çarlık ordusuna “bölgedeki soylular Prens İnal-İpa ve Marshanlar” yardıma geldi. Ancak Ubıhların aktif eylemleri Abhaz köylülerinde harekete neden oldu. 15 Ocak’ta Abhaz abrekleri Pitsunda garnizonuna saldırdı, ve 4 Şubat’ta 10 abrek, Sohum Kale çevresindeki ormanlarda ağaç kesme görevi için dışarı çıkan askerlerle çatıştı. (41)

Abreklerin hareketi, Dal ve Tsabal bölgelerinde özellikle yoğunlaştı.

Temmuz 1846’da yaklaşık 4.000 Ubıh ve Şapsığ, 12 gün boyunca Golovinskoye kalesini kuşattı.(42)

Aynı dönemde General Budberg, Sadz (Ciget) halkı arasında “düşmanca duyguların” arttığını bildirdi.(43)

1845’ten itibaren Natuhaç ve Abzah halkları arasında Şamil’in elçisi Süleyman Efendi bulunmaktaydı ve Şamil’e yardımcı olmak için Adiğe halkı arasında bir birlik organize etmeye çalışıyordu. Bu girişim başarısızlıkla sonuçlansa da, Süleyman Efendi’nin propagandası, anavatanlarındaki Adiğe emekçilerinin harekete geçmesinde büyük bir rol oynadı. Şamil’in zaferleri isyancıları Karadeniz bölgesinde de cesaretlendiriyordu. General Budberg, , “Şapsığ’lar arasında Tenge ve Velyaminovsk kalesi arasında Şamil’e bağlı birkaç önde gelen ihtiyarın katıldığı bir toplantı yapıldı. Bu girişimin, 1840 yılındaki gibi erken ilkbaharda başarıyla sonuçlanacağına dair bir inanç vardı… Henüz teyit edilmesi gereken söylentilere göre, bu toplantı Süleyman Efendi’nin önerisiyle gerçekleşti.”(44) diye rapor ediyor.

Süleyman Efendi, Şamil’in kendisine verdiği yardımcı birlik kurma görevini yerine getirememekle kalmadı, aynı zamanda 1846 yazında, muhtemelen Şamil’in gazabından korkarak ona ihanet etti ve Ruslara teslim oldu. Prens Vorontsov’un emriyle Şamil’e karşı bir bildiri bile yazdı. Fakat, Rus milliyetçi tarihçi Shcherbina’nın da belirttiği gibi, “Şamil Kafkasya’da o kadar büyük bir lider ve yenilikçiydi ki, otoritesini küçük bir Selman (Süleyman A. F.) sarsabilirdi.” (45)

Ancak Şamil’in Batı Kafkasya halklarını imamet yörüngesine çekme çabaları bununla sınırlı kalmadı. 1848’de en iyi naiplerinden biri olan Muhammed Emin’i Kuban’a gönderdi.

Müridizm fikirlerinin Batı Kafkasya’da yayılmasının yalnızca Şamil elçilerinin propagandasının bir sonucu olarak görülemeyeceğini, çünkü bunun tüm olayların gidişatı tarafından hazırlandığını daha önce defalarca vurgulamıştık. Bu özellikle Muhammed Emin’in faaliyetlerinin incelenmesiyle açıkça ortaya çıkıyor. Hacı Muhammed ve Süleyman Efendi’ye kıyasla Muhammed Emin’in başarısı, kişisel niteliklerinden çok, Muhammed Emin’in ortaya çıktığı dönemle birlikte feodal-kabilesel seçkinler ile Adığe ve Ubıh halklarının emekçileri arasındaki çelişkilerin son derece keskinleşmiş olmasından kaynaklanmaktadır. 1840’ların ortalarında Ubıh’ler arasında Berzekler ve Adığeler arasında kabile soyluları, sömürücü haklarını korumak için Rus çarlığına açıkça yanaştılar. Müridizm bayrağı altında yürütülen kurtuluş hareketi sadece çarlık işgalcileri için değil, aynı zamanda yerel feodal-kabilesel aristokrasi için de bir tehdit oluşturuyordu.

1846’da Şapsığlardan 5, Natuhaçlardan 4 soylu ailenin temsilcisi Vorontsov’a bir mektup gönderdi. Bu dikkate değer “dilekçede” şunları yazdılar: “Eski zamanlardan beri halk üzerinde tasarruf yetkimiz vardı. Tüm düzenler, hükümdardan gelen tüm emirler, halk için tüm talimatlar bize bağlıydı… Bu düzen şu ana kadar devam etti. Şimdi ise halk itaatten çıktı ve her konuda bize eşit oldular; tüm sıradan insanlar kendi kendilerini yönetiyor ve birbirlerine itaat etmeyerek kargaşa yaratıyorlar. Bu şekilde, sıradan insanlar, sadece dedelerimiz ve atalarımızın sahip olduğu hakları ve ayrıcalıkları kendilerine mal ediyorlar…. Bunu size bildiriyoruz ve sizden ve merhametli hükümdardan, halk üzerindeki haklarımızı bize iade etmenizi en derin saygılarımızla talep ediyoruz. Rus uyruğunu kabul ederken, bu tür konularda halktan ayrı bir topluma katılıyoruz, böylece soylu haklarımızı Rus İmparatorluğu’nun diğer soyluları gibi korumak istiyoruz.”(46)

Bu “dilekçe”ye yanıt olarak, Vorontsov “başvuranların isteklerini onaylamamak” için hiçbir sebep olmadığını belirtti ve onlara her türlü desteği vaat etti. Vorontsov’un bu vaadiyle cesaretlenen soyluların temsilcileri, acilen askeri yardım talep ettiler ve şunları belirttiler: “Atalarımızdan kalan Çerkes geleneklerine göre köylüler üzerinde mülkiyet hakkımız vardı, ancak halk kendi çıkarları için hiçbir otoriteyi tanımayan bahanesiyle başka bir şeriat uydurdu.”(47) Müridizm’in dini kılıfı altında gerçek bir devrimci köylü hareketi programının gizlendiğini doğrulayan daha açık bir kanıt bulmak zor.

Klan aristokrasisi, feodal beyler ve köle sahipleri, tüm ayrıcalıklarından yoksun bırakıldı. Soylu ailelerin sahip olduğu köleler özgür bırakıldı.(48) Şeriat egemen oldu. “Mutasavvıf”lardan oluşan savaş birlikleri kuruldu. Muhammed Emin faaliyetlerini ilk olarak Abzah ve Bijeduğ kabileleri arasında yürüttü ve burada yerel feodallerden şiddetli bir direnişle karşılaştı. Ancak Kırım Savaşı’nın arifesinde onu Ubıh kıyılarında görüyoruz, burada faaliyetleri büyük bir başarı kazandı çünkü Berzek’ler tarafından temsil edilen yerel soyluların otoritesi o zamana kadar tamamen zayıflamıştı. 1854 yılında savaşın başlamasıyla birlikte, Çarlık komutanlığı tarafından tüm Karadeniz kıyı şeridi garnizonları tahliye edildi. Bunun sebebi, İngiliz-Fransız filosunun Karadeniz’e gelmesi ve Türk birliklerinin çıkarma yapmasıydı. Bu durum, Adiğe ve Ubıh kitlelerin ayaklanması karşısında garnizonları savunmasız hale getiriyordu. Üç yıl boyunca Çar işgalcilerinin şiddetinden kurtulmuşlardı, ancak zaferlerinin meyvelerini savunma güçlerini pekiştirmek için kullanmadılar. Kabilevi bölünmüşlük, toplumsal kapalılık ve sınırlı ataerkil bilinç, en açık şekilde Çarlık birliklerinin Karadeniz kıyılarından kovulmasından sonra Adiğe ve Ubıh kabilelerinin ittifakının derhal dağılmasında kendini gösterdi. Çarlık Rusya’nın kesin olarak yenildiğine inanan Adığe ve Ubıh köylüleri, büyük çoğunlukla gündelik işlerine geri döndüler ve evlerinin eşiğinde Çarlık askerlerini görmeyince, hem Muhammed Emin’in hem de Osmanlı elçisi Sefer Bey’in, aralarında iktidar mücadelesi de olan çağrılarına kulak asmadılar.(49)

Fakat özgürlük üç yıl sürdü ve 1857 baharında Kafkas kıyılarında iki başlı yırtıcı hayvan yeniden kanat çırpmaya başladı. Çarlık birlikleri Abhazya’yı işgal etti. Aynı zamanda, Abzahları kuzeyden sıkıştırmaya başladılar ve topraklarını Adagum ve Beloreçenskaya “hatlarını” oluşturan bir kaleler zinciri ile kapattılar.

1857 yazında Gagra için şiddetli bir mücadele başladı. Ubıhlarla birlikte Sadzlar da harekete geçti. 1 Nisan’da Abhaz prensleri İnal-İpa’nın mülkü olan Koldohvara köyüne baskın düzenlediler.(50) Mayıs ayında, eski Gagra kalesini işgal eden Çarlık ordularının çıkarma birliğine saldırdılar.

“Haziran ayının ilk günlerinde, casusların belirttiğine göre, Adler civarında sayıları 5000’e varan önemli bir kalabalık toplandı. Komutanlığı Hacı Kerentukh Berzek ve Brakh Ipa İsmail Dzeysh (Dziaş veya Dzeş A. F.) üstlendi. Dzeysh, bilinmeyen bir şekilde geçen savaş sırasında edindiği üç küçük bakır topu bile getirmişti. Mayıs ayının sonunda, Hacı Kerentukh Berzek’in yeğeni, ‘küçük’ Hacı Berzek olarak bilinen kişi, gizlice Sohum’a geldi ve burada Albay Prens Dmitry Şervaşidze tarafından bana (General Gagarin. A.F.) tanıtıldı ve uygun koşullar altında hükümetimize sadakatle hizmet etmeye söz verdi. Bu yolculuk ne kadar gizli olsa da Adler’de öğrenildi. Bu gizli ziyaret, Adler’dekiler tarafından duyuldu ve büyük öfkeye yol açtı. Kendilerini cesur ve girişimci liderler olarak göstermek isteyen Berzekler, bir yandan Ruslarla gizli temaslarda bulunurken diğer yandan insanları tehlikeye atıyordu. Küçük Haci Berzek’i cezalandırmak ve Sohum’dan getirdiği söylenen zengin hediyeleri ele geçirmek için kalabalık, Küçük Hacı Berzek’in mal varlığını yağmalamaya gitti ve bunu da başardı. Bu olaydan sonra, bir daha asla bir araya gelmek mümkün olmadı ve kalabalık Gagra’ya yönelik planı yarım bırakarak evlerine dağıldı.” (51) Feodal soyluların ve Berzekler ile Şervaşidze bloğunun iki yüzlülüğüne karşı, köylü hareketi tek bir cephe oluşturmaya hazırdı. Ubıhların etkisiyle Sadzların arasında da isyan hareketi yükseliyordu, Abhazya’da abrekler harekete geçiyordu ve Dal’da da isyanın ateşi alevleniyordu.

“Son zamanlarda Abhazya’daki mevcut düzenden memnun olmayanların sayısı Bzıb bölgesinde önemli ölçüde arttı ve dağlılarla birleşerek Abhazya’da büyük huzursuzluğa neden olabilirler” (52) diye yazıyordu 1857’de General Gagarin, 1300 piyadeyi Pitsunda Burnu’na toplama emrini gerekçelendirerek.

General Filipsson, Mayıs 1859’da yaptığı bir itirafta, “Abhazya’daki durum daha da kötüye gitti. Askerlerimiz kaleden bir verst bile uzaklaşmadan öldürülme veya esir alınma tehlikesiyle karşı karşıya. Kısacası, Abhazya’yı işgal ediyoruz ama kontrol edemiyoruz” diyordu.(53)

Aynı zamanda, iki yüz bin kişilik çar ordusunun demir çemberi içinde sıkışmış Şamil, bir avuç müridiyle birlikte Dağıstan vadilerinde yaralı bir aslan gibi savaşıyordu. Ağustos 1859’da Dağıstan’la iş bitti. Kafkas Ordusu Komutanı Prens Baryatinsky, “Gunib ele geçirildi. Şamil esir alındı. Kafkas Ordusu’nu tebrik ederim” diyen meşhur emrini yayınladı.

Şimdi sıra Batı Kafkasya’daydı. Daha Mayıs 1859’da, Bjeduğ topluluklarının ileri gelenleri “sadakat yemini” etmişlerdi, Temmuz ayında Temirgoylar, “mahoşevler”, Besleneyler, Şagereyler ve diğerleri silahlarını bırakmışlardı. 20 Kasım 1859’da, bu süre boyunca Abzahlar arasında bulunan Muhammed Emin teslim oldu. 12 Ocak 1860’ta 40.000 Hatukoy “teslim oldu” ve Türkiye’ye tahliye edilmeye başlandı. Yeni kurulan Kuban bölgesinin komutanı General Evdokimov, Abzahlar ve Şapsığlara yönelik sistemli bir saldırıya başladı. Bu saldırılar meyve bahçelerinin ve ekinlerin yok edilmesi, barışçıl köylerin yakılması ve sakinlerinin toplu halde sürgün edilmesiyle birlikte yürütüldü. Kabile soylularının temsilcileri hala “tebaalarını” “boyun eğdirerek” kendilerini ispatlamaya çalışıyorlardı. Kitleleri silahlarını bırakıp barış görüşmelerine başlamanın gerekliliğine ikna ettiler.

1861 sonbaharında Tiflis’e temsilci olarak şu kişiler geldiler: Ubıhlar adına Hacı Kerentukh Berzek, Abzahlar adına Gassan Bıdhev ve Şapsığlar adına İslam Thaush. “Genel Vali” Prens Baryatinski’yi bulamadılar ve onun yerine vekili Prens Orbeliani tarafından kabul edildiler. Orbeliani, hemen “itaat etmelerini” ve “atanacak yöneticileri” kabul etmelerini talep etti. Temsilciler kendi topraklarına dönerler ve Eylül 1861’de Çar II. Alexander’ın “yeni topraklarını” incelemek için geldiği Fars Nehri’nin yukarısına doğru yola çıkarlar. Bu topraklar, yarım yüzyıldır hem yerel halkın hem de asker üniforması giyen Rus köylülerin kanıyla sulanmıştır. Temsilci Hacı Kerentukh Berzek, Çar’dan Ubıh ve Abzahlar’ın Rus uyruğuna alınmasını talep eder. II. Alexander, Tiflis’te Orbeliani’nin söylediklerini tekrarlar ve ekler: “Bir aylık süre veriyorum, Kuban’a taşınmak isteyip istemediklerine karar versinler, Kuban’a göç edip orada toprak sahibi olmak ve kendi geleneklerini ve yargı sistemlerini korumak mı istiyorlar, yoksa Türkiye’ye göç etmek mi istiyorlar?” (54)

“Temsilcilerin” teslimiyetçi tavrı ve çarlık işgalcilerinin talepleri, köylüler arasında büyük bir öfkeye yol açtı. General Olşevski anılarında şöyle yazıyor: “Çarın cevabı düşman saflarına ulaştığında, Abzahlar umutsuzluğa kapılırken, Şapsığ ve Ubıh halklarını ayaklanmaya teşvik etti.” (55) Bu ortak tehdit karşısında Ubıh, Şapsığ ve Abzah halkları bir araya geldi. 13 Haziran 1861’de Soçi Nehri vadisinde “seçilmiş ileri gelenlerin” bir araya geldiği bir kongre düzenlendi. Bu kongrede önemli kararlar alındı. Kutaisi Genel Valisi Prens Gagarin, bu kararları şu şekilde aktarıyor:

“Düşmanlarımızın hakkını teslim etmek gerekir -Çerkesler- ne akıllarını ne de yüreklerini kaybettiler, aksine, sadece silahla değil, aynı zamanda iç reformlar ve yabancı devletlere yoğun bir şekilde başvurarak özgürlüklerini korumaya kararlıydılar. Silahlı mücadelede ana rol mecburiyetten Abzahlara düştüyse de, ortak dava için coşku konusunda onlardan aşağı kalmayan Ubıhlar, kararlılıklarına uygun olarak idari ve diplomatik önlemlerin insiyatifini üstlendiler ve yönünü belirlerdiler.(vurgulama bana ait A. F.)

Deniz kıyısında yaşıyor olmanın avantajıyla, İstanbul’u ziyaret ederek, orada bize düşman olan çeşitli çıkarların temsilcileriyle, onları deyim yerindeyse koruma altına alan çeşitli renklerden ajitatörlerle buluşarak, örgütlerinin eksikliklerini fark ettiler ve uluslararası ilişkilerin ikiyüzlülüğünü, elçilik bürolarının karanlık entrikalarını anladılar, Böylece, her şeyden önce, kendi iç işlerine dikkatlerini verdiler ve zayıflatıcı iç çekişmeyi güçlü bir merkezileşme ile değiştirmek istediler (“merkezileşme” asıl metinde vurgulanmış. A. F.) . Merkezileşme, normal zamanlarda çok fazla eleştiri konusu olan, fakat büyük tehlike anlarında her zaman ve her yerde tüm kamu yönetimi biçimlerinin bir araya geldiği şeydir. Bu amaçla meclis kurdular. Bu yeniliğin önemini açıklamak için elimize geçen… Çerkeslerin Sohum’daki Büyük Britanya konsolosuna yazdığı mektuba başvuruyorum. Mektupta şu satırlar yer alıyor: 277 yılının Zilhicce ayının 17. günü [13 Haziran 1861, A.F.], Arrachian iktidarını yeniden kurmak ve bağımsızlığı ilan etmek için tüm Çerkesler bir meclise davet edildi. İç düzeni korumak ve bu düzene uymayanları cezalandırmak için olağanüstü bir birlik oluşturulmasına oybirliğiyle karar verilmiş ve şu kararlar alınmıştır: Çerkes topraklarında 15 alim ve akil insandan oluşan bir meclis kurulmuştur. Bu meclise “Büyük ve Özgür Meclis” adı verilmiştir. Her bölgeye meclisin emirlerini yerine getirmek ve büyük meclisle birlikte hareket edecek olan bir müftü, bir kadı ve zaptiye adı verilen bir muhtar (kıdemli yönetici, yaklaşık çeviri A.F) atanmıştır. Çerkes topraklarındaki her 100 haneden 5 süvari ve yine her 100 haneden 1 zaptiye alınacak, bu zaptiyeler çevre “mahkemesinin” gelir toplama ve vergi dağıtımı, ekonomi ve miras denetimi konusundaki emirlerini yerine getirecektir. Her zaman gelirler harcamalardan fazla olmuş ve Allah’a şükürler olsun “Büyük ve Özgür Çerkes Meclisi” amacına uygun davranmıştır.”(56)

Prens Gagarin tarafından alıntılanan Ubıhların mektubu son derece önemli tarihi değeri olan bir belgedir. İlk olarak, bu belgeden Ubıhların ve müttefiklerinin uygulamaya çalıştığı demokratik sistemin yapısı hakkında bilgi ediniyoruz ve ikinci olarak, bu belge Ubıhların uluslararası kamuoyuna hitap etme arzusunu karakterize ediyor.

Batı Kafkasya’nın çok kültürlü emekçi kitlelerini birleştirme ve örgütleme girişimleri daha önce de yapılmıştı. Yukarıda 1840’larda gerçekleştirilen “halk temsilcileri” kongrelerinden bahsedilmişti. Ancak bu kongrelerin ilgili tüm kararları hiçbir zaman tam olarak uygulanmadı, tıpkı Hacı Muhammed’in “mutazjik” müfrezeler oluşturma ve Muhammed Emin’in klan geleneklerini kaldırma girişimlerinin neredeyse sonuçsuz kalması gibi. Aslında, Prens Gagarin’in yukarıda alıntılanan raporda haklı olarak belirttiği gibi, liderliği merkezileştirme çabaları “sıradan zamanlarda pek çok eleştiriye konu olmuştur.”

Ataerkil sınırlı bilinç, sömürücü seçkinlerin temsilcileri tarafından kasıtlı olarak ağırlaştırılan asırlık geleneklerden gücünü alan klan ayrılığı – etnik farklılıklar -, tüm bu nedenler, üretim şeklinin ilkel oluşu ve sosyal ilişkilerin gelişmemişliğinden kaynaklanan sonuçlarıdır. Bu etkiler, isyancıların ağır yenilgilerinin, kabile örgütlenmesinin Rus Çarlığı’nın ilerleyen gücüne karşı mücadelede yetersizliğini kanıtlamasıyla (o zaman bile tüm kitle tarafından değil sadece ilerici unsurların desteği ile) aşılabildi. Ancak bu yenilgilerin ardından, kurtuluş hareketinin liderleri tekrar kitleleri örgütlemek için kahramanca bir girişimde bulunmaya cesaret ederek, bölgesel düzenleme prensibine dayanan bir idari ve siyasi reformu gerçekleştirme kararı alırlar.

Yerleşim yerlerinin bölgesel temelde bölünmesi (ilçe, köy) ailevi ayrımcılığa darbe vurmuştur. Yerel yönetim olarak ilçe “mahkemeleri”(1) ve seçilmiş “muhtarların”(2) oluşturulması, aile ve feodal soyluların etkisini zayıflatmıştır. (Arapça kökenli “muhtar” teriminin, “yönetici” anlamının yanı sıra “özgür” ve “bağımsız” anlamları da taşıması ilginçtir. A. F.)

Askeri görevlerin yerine getirilmesi (her 100 hane için 5 süvari) ve vergi ödemesi, öncelikle savunma fonunun oluşturulması amacıyla yapıldı, ayrıca merkezi yönetim olan “meclis” tarafından alınan diğer kararların uygulanması, polis hizmetleri ve genel yürütme işlevlerini ellerinde bulunduran “zaptiyeyelerin” varlığıyla sağlanmaktaydı.

Dolayısıyla, 1861 tarihli Ubıh anayasası ilk bakışta demokratik bir sistem modeli gibi görünmektedir. Ancak burada sadece bir sosyal reform projesiyle karşı karşıyayız. Ve bu projenin gerçekleştirilmesinin, açıkça, onu ütopik kılan bir dizi zorlukla karşılaştığı kolayca fark edilebilir. “Halk”, Şapsığlar veya Ubıhlar arasında tamamen homojen bir kitle oluşturmuyordu. Toplumsal ilişkileri ne kadar gelişmemiş olursa olsun, kölelere sahip olan, toplumsal gücü gasp eden ve özgür küçük üreticileri köleleştirmeye çalışan sömürücü tabaka, apaçık ortadaydı. Bir dizi ihanet ve hainliğe rağmen, bu klan soyluluğu yok edilmedi ve kuşkusuz “muhtar” ve “mahkeme” seçimlerinde, Meclis’in tek bir kararıyla ortadan kaldırılamayan ataerkil geleneklerin gücüne dayanarak kitleler üzerindeki etkisini sürdürdü. Bölgelerin içinde ailevi ayrıcılıklar devam ediyordu ve bu da bir kalem darbesiyle silinemeyecek bir şeydi. Hiçbir “zaptiye” iç sosyal çelişkileri ortadan kaldıramazdı. Yalnızca ölümcül tehlike, -fiziksel yok olma tehdidi- Ubıh, Şapsıh ve Abzah köylü kitlelerinin ilerici unsurlarının zihninde, geleneksel toplum düzeninin aksine bir sosyal fikri doğurabilirdi.

1861 Ubıh anayasası projesi, önemli bir adımdır, çünkü nadir, özel ve tamamen istisnai koşullarda devrimci köylülüğün öncülerinin ulaşabileceği en yüksek politik bilinç seviyesini yansıtmaktadır.

Ancak özü itibariyle, bu proje tam da ütopiktir, çünkü yazarları, imkansızı kucaklamaya, uygulanamaz olanı gerçekleştirmeye, eylemlerin dağınık yapısını, – köylülerin merkezileşme ve örgütlenme eksikliğini köylülerin kendi güçleriyle aşmaya – çalışmışlardır. Ubıh köylü liderlerinin uygulamaya çalıştığı proje elbette Müridizm fikirlerinin etkisi altında doğmuştu, ancak Ubıhların İmamet’in anayasasından çok daha ileri gittiklerini kabul etmek gerekir. Onlar tarafından öngörülen siyasi sistem, bazı dini renklere sahip olmasına rağmen, gerici teokratik kirliliklerden zaten önemli ölçüde arındırılmıştı.

Ubıh halkının Suhum’daki İngiliz konsolosuna yazdığı mektup, Soçi bölgsesinde kabul edilen anayasa hakkında bilgi vermesi açısından ilgi çekici olsa da, daha da önemlisi, Ubıh ve Şapsığ direnişçilerinin uluslararası ilişkiler kurma çabalarını da gözler önüne seriyor. Kafkasya’daki diğer halklara kıyasla Ubıh ve Şapsığ direnişçileri, Çarlık Rusya’sına karşı mücadelelerinde uluslararası destek almaya daha hevesliydiler. Kaçakçılık ticareti ve Türk, İngiliz ve Polonyalı elçilerin faaliyetleri Ubıhlar ve kıyı Adıgeleri üzerinden yürütülüyordu. Kırım savaşı ve Rus çarlığının bu savaşta uğradığı yenilgi Ubıhların hafızasında tazeydi ve dış müdahale umutlarını güçlendiriyordu. Bu arada oldukça karakteristik olan, Ubıhların Türk hükümetine değil, İngiltere’ye başvurmasıdır; muhtemelen Britanya İmparatorluğu’nun Türkiye’ye göre avantajlı durumunu dikkate alıyorlardı. Mektubun üslubu da dikkat çekicidir. Burada muhatabın gücü karşısında boyun eğme, vatandaşlığa kabul edilme gibi aşağılayıcı taleplerin en ufak bir izi bile yoktur. “Büyük ve Özgür Meclis”, İngiltere hükümetiyle eşitler arası bir diyalog kurarak, bir koruyucu değil, daha çok bir müttefik aramaktadır.

Ancak bu mektup muhatabına ulaşmadı ve Çarlık komutanlığının eline geçti. Prens Gagarin’in aynı raporunda bunun nasıl gerçekleştiği anlatılmaktadır.

“Geçen yıl (1861 A. F.) Ağustos ayında bu (belge, A. F.) Sohum’daki Bay Dixon’a (İngiliz konsolosu, A. F.) teslim edilmek üzere, Ciget sakini Abychu Someho’ya verildi… Merakına yenik düşen Someho, mührü kırıp mektubu açtı ve sonra mektubu teslim etmekten korktu ve onu yanında sakladı. Bir süre sonra Ubıhlar cevap alamayınca Someho’ya mektubu teslim edip etmediğini sordular; Someho, mektubu doğrudan konsolosun kendisine değil, evde bulamadığı için bir çalışanına verdiğini söyleyip temize çıkmak için yeminler etti. Son olarak, bu yıl (1862 A.F.) Haziran ayında, mektuptan olası bir fayda elde etmek isteyen Someho, onu Gagra’daki kalenin komutanı Albay Strazhets’e teslim etti.” (59)

Bununla birlikte, Çarlık hükümeti Ubıh-Adige meclisinin Avrupa devletlerine başvurmasından oldukça endişe duydu. Kırım Savaşı’ndan beş yıl sonra, Çarlık Rusyası’nın uluslararası durumu hâlâ oldukça gergindi. Bu nedenle, Ubıhların ele geçirilen mektubu, Savaş Bakanı General Milyutin tarafından “bilgi ve değerlendirme için” Vekil Konsolos Prens Gorçakov’a gönderildi. Milyutin, Dışişleri Bakanlığı’na “bu yılın baharında (1862 A. F.) Batı Kafkasya’nın itaatsiz dağlı kabilelerinin İstanbul’daki İngiltere ve Fransa temsilcilerine, Rus güçlerine karşı arabuluculuk talebiyle elçi gönderdiklerini bildirdi.”(60)

Nitekim, Meclis’in olağanüstü toplantısının kararına göre, Haziran 1862’de, Prens Gagarin’e göre “bir süreden beri kendisine özel bir diplomat rolü biçen ve bunu oldukça başarılı bir şekilde oynayan, birçok mühürlü ve Batı’nın önde gelen isimlerinin yüksek sesle anıldığı mektuplarla, gönderdiği yurttaşlarının umutlarını harekete geçiren” başında Ubıh İsmail-Barakay-İpa Dziyaş (Dzeyş) olan böyle bir heyet gönderildi.(61)

Aynı zamanda, General Evdokimov komutasındaki Çarlık birliklerinin Kuban tarafından Abzahlara karşı başlattığı saldırı karşısında, Meclis “kutsal savaş çağrısını duyurmaya ve birkaç bin kişiyi, yaz boyunca Abzahların topraklarına göndermeye ve Cigetleri de aynı yardıma zorlamaya” karar verdi. (62)

Böylece, Meclis’in elindeki tek araç olan gazavat sloganına başvurarak kabile ayrılıklarının ve parçalanmanın üstesinden gelebilmek için kahramanca girişimlerde bulunduğunu görüyoruz. Görünüşe göre, Meclis tarafından ilan edilen ve halkın coğrafi olarak bölünmesi ilkesine dayanan sosyal reform, birleşmeyi ve merkezileşmeyi engelleyen klan-kabile bölünmelerini ortadan kaldıramadı. Ancak gazavat sloganı da beklenen etkiyi yaratmadı. Prens Gagarin’in raporunda “Abzahlara yardım etmek için deneyimli liderlerin komutasında 4 ila 5 bin Ubıh gönderildi. Cigetleri bir birlik göndermeye zorlamak için silahlı bir girişimde bulunuldu, ancak Cigetler bu sefere katılmaktan kaçındılar ve bu arada Prens Reşid Gech bizden kesin bir şekilde caydırılmalarını sağlayacak bir saldırı yapmamızı istedi” diye belirtilmektedir.(63)

Ana Sırtın kuzey yamacında, Abzah topraklarının kelimenin tam anlamıyla her santimetrekaresinde şiddetli bir mücadele vardı. Meclis tarafından gönderilen Ubıhlar omuz omuza savaştı. Cesaretleri, bağlılıkları ve kahramanlıkları çarlık generallerini bile şaşırttı. “Ubıhlar en iyi ailelerden 60 kadar adamını kaybetti. Bu nispeten hassas kayba rağmen, Ubıhlar daha da büyük bir azimle hareket edeceklerine dair tekrar yemin ettiler ve kendilerini zayıflatmamak ve isteksizlere bahane vermemek için, geleneklere aykırı olarak ne ölü ne de yaralılarını geri göndermeme kararı aldılar. Ardından, en sert ifade ve tehditlerle, Cigetlerden 2000 kişinin derhal gönderilmesini talep ettiler. Açıktı ki, Kont Evdokimov’un kuvvetlerine karşı, Kafkasya’nın kaderini belirleyen, herkesin bir araya geldiği, asi toprakların tüm canlı güçleri, eşsiz bir birlik içinde birleşmişti.” (64)

Bununla birlikte, 1863’ün sonuna gelindiğinde çarlık birlikleri sadece Abzahları teslim olmaya zorlamakla kalmadı, aynı zamanda Ana Sıradağların güney yamacına geçerek Şapsığ topraklarındaki Pşada ve Dzhugbi vadilerini işgal etti.

1864 yılının Şubat ayında, Ubıhlar yoğun bir Çar ordusu çemberi tarafından kuşatıldılar. General Gayman’ın liderliğindeki, 131/2 piyade taburu, 6 top, 2 süvari alayı ve 500 Kazak ve “Kabardey Milisi” ile “Dahov Birliği” adı verilen birlik, eski Lazarevskoye tahkimatı -Tuapse- yönünden Soçi istikametinde deniz kıyısından Ubıhlara doğru ilerlediler. 6 Mart’ta Ubıh isyancılar direnişi durdurdu. Tekrar sahneye çıkan Berzeklerin (Elbuz ve Hacı Babuk) liderliğindeki Ubıh “büyükleri” generalle görüşmelere başladılar. General Geyman “Türkiye’ye gitmek isteyenlerin Şahe, Vardane ve Soçi ağızlarında deniz kıyısında bir kampta toplanmalarını…. Türk gemilerinin bu noktalara demirleyebileceğini, kalmak isteyenlerin ise kendilerine arazi tahsis edilecek olan Kuban’a derhal hareket etmeleri gerektiğini” söyledi. (65)

Mart ayı içinde her şey sona erdi. Ubıh köylüleri, cayır cayır yanan köylerin ışıltısının ürkütücü aydınlığında, sahile doğru yöneldi ve Türkiye’ye gitmek için yola çıktılar. Orada mollalar onlara dünyevi bir cennet vaad etmişlerdi, ancak gerçekte onları kıt topraklar ve Sultan’ın bürokrasisi ve Müslüman din adamlarının baskısı altında, yoksulluk ve umutsuz bir yaşam bekliyordu. Tüm Ubıhlar Türkiye’ye tamamen göç etti.(66) 1864 yılının Nisan ayında, Çar orduları dağlık Abhaz kabilelerinin – Ahçipsu ve Psuhu’nun – son direnişini kırdılar. Aynı yılın 21 Mayıs’ında, Çar’ın Kafkasya valisi Prens Mikhail, Mzymta Nehri’nin kaynaklarında bulunan Kbaada’dan Petersburg’a “Kafkasya Savaşı’nın sona erdiğine” dair bir rapor gönderdi.

Ancak çarlığın zaferi henüz erkendi. İki yıl sonra Abhazya’da bir köylü ayaklanması patlak verdi. 1877’de Rus-Türk Savaşı nedeniyle çarlık generalleri Karadeniz kıyılarının neredeyse tamamını yeniden terk etmek zorunda kaldı ve Türk ordusunun saflarında Ubıhlar, Adıgeler ve Abhazlar cellatlarına karşı savaştılar. 1905 yılı Batı Kafkasya’nın anayurtlarında kalan emekçi halkını yeniden uyandırdı. Artık Rus proletaryasının önderliği altında ve bir ittifak içinde hareket ediyorlardı.

(¹) P. K. Uslar. “Ubıhların Dili Hakkında”, Kafkasya Etnografyası Derlemesi, Tiflis, 1887.
(²) A. N. Genko. “Ubıhların Dili Hakkında”, Sovyet Bilimler Akademisi Bildirileri, 1928, 3.Sayı
(³) Ad. Dirr. “Die Sprache der Ubychen”, Leipzig, 1928.
(4) Alıntılanan belgelerin çoğu, Sovyet Bilimler Akademisi tarafından yayınlanan “Abhazya Tarihi Materyalleri” adlı çalışmanın birinci cildinde tam olarak yayımlanacaktır.
*Yafetik Dil Teorisi, günümüzde geçerliliğini yitirmiş, Baskça ve Kafkas dillerinin Hint Avrupa dilleri ile aynı kökene sahip olduğunu ileri süren Gürcü kökenli Rus dilbilimci Nikolay Marr tarafından öne sürülen dilbilimsel bir teoridir.(Ç.N.)
(5) Tornau, Berge ve diğerlerine bakınız.
(6) Ubıh dilindeki kabile isimlerini tam olarak yeniden üretemediğimiz için, orijinal isimleri belirli bir dereceye kadar bozan Rusça transkripsiyonu koruyoruz.
(7) “Deçhen”: Berje’nin eserinde “Дишан” (Dişan) olarak da geçmektedir. Bu ismin “Диже” (Dije)’nin bozulmuş hali olduğu muhtemeldir.
(8) “Merkez Askeri Tarih Arşivi” dosya numarası 18511, sayfa 3 ve sayfa 17.
(9) Kuban Askeri Arşivi, C. 1113, Sf. 85.
(10) Scerbina, Kuban Ordusu Tarihi, Sf. 261.
(11) N. Dubrovin. Kafkasya’da Rus Savaşları ve Egemenliği Tarihi, Cilt I, Kitap I, 1871 baskısı, s. 254-257.
(12)Merkezi Askeri Tarih Arşivi, D. 6422, Sf. 2-7.
(13) 1840 yılına ait Kafkasya Kolordusu’nun Arşivi, dosya numarası 13.
(14) 16 Temmuz 1840 tarihli rapor, Merkezi Askeri Tarih Arşivi, D. 6422, Sf. 1, 5.
(15) A.g.e. Sf. 6.
(16) 17 Ekim 1840 tarihli General Raevski’nin raporu, Merkezi Askeri Tarih Arşivi, D. 6392, sf. 7, 8.
(17) Merkezi Askeri Tarih Arşivi, D. 6392, sf. 10, 11.
(18) Kaynak, sayfa 44-50, Albay Muravyov’un Raporu.
(19) 15-20 Şubat 1841 tarihleri arasındaki Karadeniz Kıyı Hattı’nın 3. bölgesindeki askeri olaylar günlüğü, Merkezi Askeri Tarih Arşivi, D. 6392, sf. 93.
(20) General Anrep’in 25 Mayıs 1841 tarihli raporu, Merkezi Askeri Tarih Arşivi, D. 6435, sf. 12, 13.
(21) a.g.e
(22) a.g.e
(23) Merkezi Askeri Tarih Arşivi, D. 6435, sf. 23-27.
(24) 30 Mayıs 1841 tarihli General Anrep Raporu, Merkez Askeri Tarih Arşivi, D. 6435, Sf. 42.
(25) “Milis”, feodal hizmetin bir parçası olarak prensler tarafından bir araya getirilen düzensiz müfrezelerdir.
(26) Merkez Askeri Tarih Arşivi, D. 6435, Sf. 65, 66. Liderler
(27) 18 Haziran 1841 tarihli General Anrep’e ait. “Akty K.A.K.” C. IX, Sf. 509.
(28) “Defter” – Türkçe’de “sayfa”, “kitap” anlamına gelir.
(29) N. Dubrovin. Çerkesler, Adige Bölge Araştırmaları Derneği Yayınları, Krasnodar, 1927, s. 158.
(30) General Anrep’in 11 Ekim 1841 tarihli raporu, K. A. K. Belgeleri, Cilt IX, s. 513.
(31) Merkez Askeri Tarih Arşivi, D. 6470, Sf. 5
(32) Merkez Askeri Tarih Arşivi, D. 6470, Sf. 6, 7.
(33) 14 Mart 1842 tarihli bir rapor, Merkez Askeri Tarih Arşivi, D. 6470, Sf. 12, Tarihî derleme C. IV.
(34) a.g.e, D. 6597, Sf. 59. İlginçtir ki, Budberg, Hacı Berzek’e “soylu” değil, “reis” olarak atıfta bulunmaktadır.
(35) Müridizmin öğretileri. Kafkas dağlıları hakkında derlenen bilgiler, C. IV. sf. 216.
(36) a.g.e. sf. 212
(37) Engels’e 8 Ağustos 1854 tarihli mektup, Eserler, cilt XXII, 1931 baskısı, Sf. 52.
(38) “Mutassavıf”, Arapça kökenli bir kelime olup “sufi” anlamına gelir.
(39) Merkez Askeri Tarih Arşivi, D. 6470, Sf. 98.
(40) Merkez Askeri Tarih Arşivi, D. 6597, Sf. 13.
(41) a.g.e Sf. 14-15.
(42) General Budberg’in 30 Temmuz 1846 tarihli raporu, Merkez Askeri Tarih Arşivi, D. 6597, Sf. 66.
(43) Aynı yerde, sayfa 69-70.
(44) 25 Şubat 1846 tarihli rapor, Merkez Askeri Tarih Arşivi, D. 6597, Sf. 16.
(45) Kuban Ordusu Tarihi, s. 541.
(46) Shcherbina, Kuban Askeri Tarihi, sayfa 568.
(47) a.g.e Sf. 569.
(48) Bkz. Abzah soylularının Vorontsov’a yazdığı 1847 tarihli mektup, Shcherbina’nın kitabı, Sf. 573.
(49) 1856-1857 yıllarında, Abzahlar (Muhammed Emin) ile Natuhaçlar (Sefer Bey) arasında silahlı çatışmalara kadar varan olaylar yaşandı.
(50) Merkez Askeri Tarih Arşivi, D. 6668, Sf. 4.
(51) 2 Temmuz 1857 tarihli Kutais genel valiliğindeki olaylar günlüğü. Merkez Askeri Tar. Arş., D. 6668, Sf. 30
(52) 15 Temmuz 1857 tarihli olaylar günlüğü, aynı yerde, Sf. 33.
(53) Kafkasya Arkeografya Komisyonu Belgeleri XII, bölüm 3, s. 618.
(54) C. Esadze. Batı Kafkasya’nın Fethi, Tiflis, 1914, s. 119.
(55) A.g.e, s. 121.
(56) Merkez Askeri Tarih Arşivi, Envanter no. 286, Seri no. 233, D. 12a, Sf. 21-22.
(57) Arapça “mahkeme” kelimesinden türetilmiştir; mahkeme, yargı organı.
(58) Arapça “muhtar” kelimesinden türetilmiştir; seçilmiş köy yöneticisi.
(59) Merkez Askeri Tarih Arşivi, Envanter no. 286, Seri no. 233, D. 12a, Sf. 32.
(60) Aynı yerde, Envanter no. 286, Seri no. 233, D. 12a, Sf. 42.
(61) Merkez Askeri Tarih Arşivi,, Envanter no. 286, Seri no. 233, D. 12a, Sf. 25.
(62) Aynı yerde, sayfa 24.
(63) Aynı yerde, sayfa 25.
(64) Aynı yerde, sayfa 26.
(65) Esadze. Transkafkasya’nın Fethi, s. 156.
(66) Kuban’a ve ardından Kostroma vilayetine sürülen birkaç aile hariç.

UBYKH Dergi için, A.Fadeev, Batı Kafkasya’daki kurtuluş hareketinde Ubıhlar, Tarihsel koleksiyon. Leningrad, 1935. No. 4. (А. -Фадеев, Убыхи в освободительном движении на Западном Кавказе, Исторический сборник. Ленинград, 1935. № 4.) başlıklı makalesinden yapılan geniş bir özet çevirisidir.

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir